Kelimeler Okyanusu

Nergis İlkesi!

large (4)

 

Kızım defalarca telefon edip, “Anne, zamanları geçmeden gelip
nergisleri görmelisin” demişti. Aslında gitmek istiyordum ama
araba ile neredeyse iki saatlik mesafedeydi. Biraz gönülsüzce,
“Haftaya salı” diye söz verdim. Çünkü bu üçüncü telefon edişiydi.
Ertesi salı, yağmur ve soğukla birlikte geldi. Ama ne çare, söz
vermiştim bir kere ve bu yüzden salı günü arabama atlayıp gittim.
Kızımla ve torunlarımla hasret giderdikten sonra dedim ki;
“Nergisleri boş verelim! Yol, sisten görünmüyor. Zaten şu anda
seni ve çocukları o kadar çok özlemiş durumdayım ki, bir metre
daha araba kullanmayı düşünmüyorum!” Kızım sakince gülümsedi
ve “Biz her zaman böyle havalarda araba kullanıyoruz, anneciğim”
dedi. Bense, “Hava açılmadan dünyada tekrar yola çıkmam. O
zaman da doğru evime döneceğim!” diye kararlı konuştum.
Kızım, “Arabamı almak için beni garaja kadar götürebileceğini
düşünmüştüm” deyince “Garaj ne kadar uzaklıkta?” diye sordum.
“Sadece birkaç yüz metre ötede” dedi kızım. “Tamam o zaman,
götürürüm. Nasılsa bu kadar yola alışığım” dedim.

Yola çıktıktan birkaç dakika sonra “Nereye gidiyoruz biz?
Bu yol garaj yolu değil!” diye sordum. Kızım gülerek, “Garaja
uzun yoldan gidiyoruz” dedi, “Nergislerin yolundan.” Tam sert bir
sesle itiraz edecekken kızım beni susturdu; “Bak anne”, dedi,
“inan bana, bu fırsatı kaçırırsan kendini asla bağışlamazsın.”

Yirmi dakika kadar sonra küçük bir çakıl yola saptık, ileride elle
yazılmış “Nergis Bahçesi” yazısı vardı. Arabadan çıkarak her birimiz
bir çocuğun elinden tuttuk ve patikadan aşağı inmeye başladık.
Patika yoldaki ilk dönemeçte gördüklerim karşısında nefesim kesildi.
Dünyanın en göz alıcı görüntüsü gözlerimin önünde uzanıyordu.
Sanki; birisi bir kazan dolusu altını alıp dağın zirvesinden aşağıya,
yamaçlarına doğru boca etmişti. Çiçekler; görkemli bir şekilde,
helezonlar halinde, koyu turuncu, beyaz, limon sarısı, somon pembe,
hardal, krem, rengarenk, adeta kurdele gibi ardarda dizilmişlerdi.
Aynı renkteki çiçekler bir arada ekilmiş olduğundan, her biri
kendi rengindeki bir ırmağı andırırcasına akıp gidiyordu.

Beş dönüm çiçek vardı. “Fakat, bütün bunları kim yaptı?” diye
sordum kızıma. “Sadece bir tek kadın” diye cevapladı, “Kendisi de
burada yaşıyor, burası onun evi.” Tüm o ihtişamın ortasındaki
küçük ve mütevazı, iyi bakılmış, A şeklindeki bir evi gösterdi.
Eve doğru yürüdük. Evin girişindeki bahçede bir tabela gördük.
“Cevaplayabildiğim kadarıyla soracaklarınızın yanıtları” yazıyordu
tabelada. İlk yanıt basitti: “50.000 çiçek soğanı” diyordu.
İkinci yanıt: “Hepsi birer birer, bir kadın tarafından. İki el,
iki ayak ve birazcık akıl ile.” Üçüncüsü: “1958’de başlandı” idi.

İşte bu! Nergis İlkesi buydu… O an, benim için hayatımı
değiştirecek bir deneyim oldu. Hiç görmemiş olduğum bu kadıncağızı
düşündüm, aşağı yukarı kırk yıl önce bu işe koyulan, her seferinde
bir çiçek soğanı ekerek, görülmesi bile zor bir dağa göz zevkini ve
neşesini getirmiş olan o kadını. Ama, her seferinde tek bir çiçek soğanı
ekerek, yıllar boyu süren çabası sonucunda dünyayı değiştirebilmişti.
Bu bilinmeyen kadın, içinde yaşadığı dünyayı ebediyen değiştirmişti.

Tarifi zor bir büyülü ortam, güzellik ve ilham yaratmıştı. Onun,
nergis bahçesinin öğrettiği ilke; en çok bilinen prensiplerden biriydi.
Yani; amaçlarımıza ve arzularımıza doğru, her seferinde bir adım
atarak -daha çok, küçük birer adım atarak- ulaşmayı öğrenmek,
bir iş yapmayı sevmesini öğrenmek ve zaman birikiminin nasıl
kullanılacağını öğrenmek. Zamanın küçük parçacıklarını ufak günlük
çabalarımızla çarptığımız zaman, kendimizin de muhteşem şeyler
yapabileceğimizi görürüz. Biz de dünyayı değiştirebiliriz.

“Yine de bu beni biraz üzüyor” dedim kızıma. “Düşünüyorum da,
otuz beş-kırk yıl önce böyle güzel bir amaçla yola çıkmış
olsaydım, şu anda ne kadarına ulaşmış olabilirdim acaba?”
Kızım, günün anlamını, kendine has tavrıyla kısaca;
“Bunu öğrenmeye hemen yarın başla!” diyerek özetledi.

Dün kaybettiğimiz saatleri düşünmenin hiçbir yararı yok.
Pişmanlığımızın nedenlerinden bahsedeceğimize,
kutlanacak bir ders almak istiyorsak; “Bunu bugün nasıl
işe yarar hale getirebilirim?” diye sormamız yeterlidir.

Jaroldeen Asplund Edwards
İng. Çeviren: Doğugül Kan

İslamiyet

Maûn Sûresi Ve Anlamı…

Adsız

 

MAUN SURESİ ANLAMI
Bismillâhirrahmânirrahîm. Esirgeyen ve bağışlayan Allah’ın adı ile
  1. Eraeytellezî yukezzibu bid-dîn.
1.Dini yalanlayanı gördün mü?
  1. Fezâlikellezî yedu’ul yetîm.
2.İşte o yetimi itip kalkar
  1. Velâ yehuddu alâ taâmil miskîn.
3.Yoksulu doyurmaya teşvik etmez.
  1. Feveylun lil-musallin.
4-5.Yazıklar olsun o namaz kılanlara ki, onlar namazlarını ciddiye almazlar
  1. Ellezînehum. An-salâtihim sahûn.
  2. Ellezînehum yurâûne
6.Onlar namazlarıyla gösteriş yaparlar
  1. ve yemneûnel mâûn.
7.Ufacık bir yardıma bile engel olurlar.

Açıklama

Kur’ân-ı Kerîm’in yüz yedinci sûresidir. Genel kabule göre Mekke devrinin ilk yıllarında inmiştir. Adını son âyetindeki “mâûn” kelimesinden alır. Bu kelime “zekât; komşular arasında sıkça ödünç alınıp verilen çeşitli ev eşyası” anlamlarına gelmektedir.
Kısa bir sûre olmasına rağmen Mâûn sûresinde inkarcıların, din konusunda samimiyetsiz ve iki yüzlü insanların ahlâkî ve içtimaî kötülüklerini tanıtmak suretiyle Önemli mesajlar verilmiştir.

Sûre, içeriğinin önemine muhatapların dikkatini çekmek maksadıyla, “Dini yalanlayanı gördün mü?” şeklindeki soru ifadesiyle başlamaktadır. Bu âyetin, Mekke müşriklerinden olan ve kıyameti inkâr eden As b. Vâil hakkında nazil olduğu rivayet edilmektedir. Daha sonra, dini asılsız saymanın insanın ahlâkında meydana getirdiği olumsuz etkilere yetimlere karşı şefkatsiz davranıp onları hor görme örneğiyle vurgu yapılır. Kur’ân-ı Kerîm’in başka âyetlerinde de yetimlerin mallarının ve haklarının korunup gözetilmesine dikkat çekilmektedir. Ardından gelen âyette kınayıcı bir üslûpla yoksulların yiyeceklerini ken­dileri sağlamadıkları gibi başkalarını da buna özendirmekten uzak duranlara işa­ret edilir. Âyette “yoksulları doyurmak” yerine “yoksulun yiyeceği” denilmek suretiyle varlıklı olanların malında yoksulların haklarının bulunduğu belirtilmektedir. Nitekim bu husus, “Onların mallarında isteyenin ve yoksulun hakkı vardır” mealindeki âyette de ifade edilmektedir.

Sûrenin son dört âyetinde ibadetlerine riya karıştıranlar, iyiliğe engel olanlar veya yoksullardan ihtiyaç duydukları şeyleri esirgeyenler kınanmıştır. İbn Abbas’tan nakledilen bir rivayete göre 5. âyette, yalnız kaldıklarında namazı terkedip başkalarıyla birlikte iken namaz kılan münafıklar kastedilmiştir. Bu âyette namazı ciddiye almayan, eğlence kabilinden namaz kılan kimselere dikkat çekildiği şeklinde de yorumlar mevcuttur.
Son âyette dini asılsız sayanların “Maun”a da engel oldukları belirtilmiştir. Mâûn kelimesinin sözlük anlamından hareketle bu âyette, âhireti inkâr eden kimselerin başkalarına küçük fedakârlıklarda dahi bulunmayacak kadar bencil bir karakterde oldukları vurgulanmaktadır. Sûrenin en önemli mesajı, Allah’a gönülden ibadet etmekle toplumsal hayatta yardımlaşma, şefkat ve merhametin dindarlık bakımından bir­birinden ayrılamayacağı hususudur.

www.dinibil.com

Fotoğraf;Diyanetişleri

Yaşamsal ve Kişisel Gelişim

AURA nasıl temizlenir?

 enerjinizi-kullanmayi-ogrenin

AURA nasıl temizlenir?

Aura; bizim enerji alanımızı çevreleyen ve koruyan bir parçasıdır. Bir nevi zırhımızdır. Dolayısıyla Auramız ne kadar parlak ve sağlıklı olursa o oranda doğru insan ve fırsatları çekeriz. 

Maalesef, günlük hayatta farkında bile olmadan negatif enerjileri auramıza toplarız. Kızgınlık, üzgünlük ve nefret gibi negatif düşünceler bütün enerjimizi düşürüp, insanları kendimizden uzaklaştırmamıza sebep olur. 

Bunun içinde pozitif enerjiyle dolu olmamız sevgi enerjimizi mümkün olduğunca artırmamız gerekiyor.Düzenli aralıklarla auramızı temizlememiz gerekir..

İdeal olanı, kişi aurasını günde iki kere temizlemelidir-sabah uyandıktan sonra ve gece uyumadan önce.

Uyumadan önce auranızı temizlemeniz önemlidir. Gün içerisinde ne kadar çok insanla iletişimde bulunursanız enerji bedeninize o kadar çok düşünce formu ve enerji bağlanır ve problemlere sebep olur. 

Auranız ne kadar temiz olursa dıştan gelen negatif etkilere o kadar korunursunuz.

AURA TEMİZLEMEK NEDEN ÖNEMLİDİR?

Çünkü Bütün hastalıklar önce aurada başlar daha sonra fizik bedene iner. 

Auranızı güçlü tutar ve korursanız hastalıkları kaynağından yok edersiniz. Her şey düşüncede başlar, sonra eyleme dönüşür.

Siz mutlu ve neşeli iseniz auranızın rengide mutluluk renklerindedir.

Negatisseniz aurada cansız ve siyah renkler oluşturur, bu da zamanla fizik bedende hastalıklara sebep olur. .

Peki Auramızı Nasıl temizleriz?

Auranızı temizlemek için aşağıdaki meditasyonu yapabilirsiniz.

 

Bu uygulamayı her gün uygulamak kendinizi daha enerjik hissettirecektir.

 

Öncelikle rahat çalışabileceğiniz bir yer bulun.

Pozisyonunuzu belirledikten sonra birkaç derin fakat yavaş nefes alın. Fakat burada dikkat etmemiz gereken hususlar olacaktır.

Yavaş yavaş nefes alın ve oksijenin vücudunuza girdiğini hissedin. Bir balonu şişirmiş gibi göğsünüzü ve karnınızı iyice havayla dolana kadar nefes alın.

Almış olduğunuz nefesi tutabildiğiniz kadar vücudunuzda tutun.

Ve sonra daha önce nefesinizi nasıl aldıysanız o hızda yani dudaklarınızın arasından bir mumu söndürüyormuş gibi dışarı verin.

Yeniden nefes almadan önce, ciğerlerinizdeki havayı iyice boşaltın.

Bu şekilde üç kez nefes aldıktan sonra gerginliğiniz gidecek ve çok rahatlayacaksınız. Şimdi ise aynı şekilde fakat normal hızda birkaç nefes daha alın. Kendinizi artık rahat ve hazır hissettikten sonra başınızın üstünde altın renginde bir ışık topu imgeleyin. Bu sizi ilahi katlara olan bağlantınızı temsil eden kutsal bir ışık olacaktır. Siz isterseniz buna enerji deyin, isterseniz nur deyin, hepsi uygundur.

Bu ışık başınızın üstünde genişlemeye ve aşağı doğru akmaya başlayacak. Akmasına izin verin. Ve kendinizi emniyette ve huzur dolu hissederek daha derin bir şekilde gevşeyin.

Işık taç çakranıza inerken derin bir nefes alın.

Bu nefesi alırken zihninizden ‘Işığın beni iyileştirmesine, temizlemesine ve dengelemesine izin veriyorum.’ diye söyleyin.

Nefesi yine aynı şekilde ağzınızdan veriyorken ‘Benim için iyi olmayan her şeyi serbest bırakıyorum’ deyin.

Gevşeyin ve hazır olduğunuzda ışığın üçüncü göze (iki kaşımızın ortası) doğru ilerlemesine izin verin sonra nefes alırken ve verirken yukarıdaki cümleleri tekrar edin.

Gevşeyin ve hazır olduğunuzda ışığın boğaz çakrasına doğru ilerlemesine izin verin sonra nefes alırken ve verirken yukarıdaki cümleleri tekrar edin.

Gevşeyin ve hazır olduğunuzda ışığın kalp çakrasına (kaburga kemiklerinin birleştiği yumuşak nokta) doğru ilerlemesine izin verin sonra nefes alırken ve verirken yukarıdaki cümleleri tekrar edin.

Gevşeyin ve hazır olduğunuzda ışığın solar pleksus çakrasına (göbek deliğinin yaklaşık iki parmak üzeri) doğru ilerlemesine izin verin sonra nefes alırken ve verirken yukarıdaki cümleleri tekrar edin.

Gevşeyin ve hazır olduğunuzda ışığın sakral çakraya ((göbek deliğinin yaklaşık iki parmak altı) doğru ilerlemesine izin verin sonra nefes alırken ve verirken yukarıdaki cümleleri tekrar edin.

Gevşeyin ve hazır olduğunuzda ışığın kök çakraya (iki bacağımızın ortası) doğru ilerlemesine izin verin sonra nefes alırken ve verirken yukarıdaki cümleleri tekrar edin.

Bu işlemlere yavaş yavaş devam edin ve ayak tabanlarına gelinceye kadar ışığın akmasına izin verin. Işık ayakların altına ulaştığında, yeryüzünden yavaşça yükselip ayaklarınızın tabanlarına gelen bir enerji topu imgeleyin. Bu enerji topunun sizde temizlenmesi gereken zararlı enerjileri sizden uzaklaştırmasına izin verin.

Gevşemeye devam ettikçe şükranlığınızı ifade eden sözler söyleyin. Yaratandan size bütün sizde mevcut olan bolluklar için şükür edin.

Şu unutulmamalıdır ki siz bu temizlemeyi ve dengelemeyi yapabilmek için herhangi bir yeteneğe veya eğitime ihtiyacınız yoktur. Yapmanız gereken sadece olması için izin vermektir. Gerisi kendiliğinden olur. Siz sadece şifanın oluşması için kanal oluyorsunuz. Bu bir izin verme çalışmasıdır.

Aurayı temizlemenin bir başka yöntemi de şudur:

Banyo yaparken başınızın üzerinden akan suyun sizin arındığınızı ve üzerinizdeki negatiflikleri suyla beraber temizlendiğini imgeleyebilirsiniz.

Kendinizi topraklamak için, çimenlerde çıplak ayakla dolaşabilir, sırtınızı bir ağaca yaslayabilir veya bitki dikebilirsiniz. Bütün bu ve buna benzer uygulamalar sizi doğayla birleştirerek canlandırır ve iyileştirir.

AURA KORUMA YÖNTEMLERİ:

  • Banyo yaptıktan sonra bir tasın içerisine bir tatlı kaşığı  sirke karıştırın, bu su ile tüm vücudunuzu yıkayın. Hem aurayı temizler hemde korur. Korunma hissettiğiniz zaman yapabilirsiniz.
  • Kalabalık ortamlarda iken hiç olmazsa , ellerinizi bileklerinize kadar yıkayın. Abdest almaaura korumadır.
  • Bağımlılıklardan kurtulmak için sigara alkol gibi, bir bardak suya yarım çay kaşığı karbonat atın gün aşırı için. Banyosu ile birlikte de yapılabilir.
  • Evde her odada kuru adaçayı yakın. 
     

AURAYA HANGİ RENKLERİ VERMEK GEREKİR?

Pembe:Tüm auranızı (elips şeklinde vücudunuzu sarın) pembeye boyayın, mutluluk verin.

Beyaz: tüm renkleri içerir.

Yeşil: Yeşil aura için şifa rengidir.

Mavi: sezgilerinizi güçlendir, ders çalışırken gereklidir, yenilenmeyi sağlar.

SArı: zeka için gereklidir, matematiksel algılamayı yükseltir.

MOR: şifa esnasında ve ortam enerjisi yenilemede kullanılır. Normal zamanda melankoliye sebep olur.

LACiVERT: Dikkat dagınıklığı için özellikle okul kıyafetlerinde ve kilo vermede kullanılır.

 

eikialanya.wordpress.com

Yaşamsal ve Kişisel Gelişim

Enerjinizi kullanmayı öğrenin

large (11)

Enerjinizi kullanmayı öğrenin

Beyin öyle bir güçtür ki..
Kafadan geçen her düşüncenin Allah katında bir talep olduğuna inanıyorum iyi şey ister güzel şeyler düşünürseniz cevabı aynen öyle gelir ,Ama hep korku ve kuşkuyla yaşarsanız aynen bunları da çağırırsınız.
Trafik kazasından korkan insanlar hep kazaya uğrarlar. Eğer siz korkuyla yola çıkar ve hep bunu beyninizde kurgulayıp etrafa negatif enerji yayarsanız mutlaka şoföre kaza yaptırırsınız ama arabayı siz kullanıyorsanız ve böyle korkularınız varsa eğer sakın araba kullanmayın…

 

Çocuğuna aşırı korumalı ana ve babalarının çocuklarına hep bir şeyler olur yani biri bir taş atsa bile gelir sizin çocuğunuzun kafasını bulur o zaman siz şunu düşünürsünüz –onu kollayıp korumasam hep başına olumsuz şeyler geliyor –

Neden acaba ? Bu tıpkı (yumurtamı tavuktan çıkar, yoksa tavuk mu)’yu andırmıyor mu?

Öyle mutsuz bir toplum olduk ki birbirimize günaydın diyemiyoruz, bir araya geldiğimizde hep olumsuz olaylar konuşuyoruz, biri bize nasılsın dese iyiyim demeye korkar olduk, işler nasıl deseler, derhal şikayet etmeye ve her şeyin kötü ve daha da kötüye gittiğini söylüyoruz, hastalıklarımızdan ve ölümlerden bahsediyoruz yni dostlarla da sohbetin güzelliği , keyfi kalmadı.Hep para olmadığından yakınıyoruz sanki bunu soran bizden para isteyecekmiş gibi.Aynen devam edin, neyi YOK diyorsanız, onu YOK etmeye devam edin, sürekli şikayet edip etrafa olumsuz ve zavallı görünerek her şeyin bereketini kaçırın, ayrıcada bu kadar mızırdanma sonunda dostlarınızı da kaçırdığınızı fark edeceksiniz.

Hep hastayım diyen insanlar mutlaka hasta olurlar beyin şartlanmaya görsün hangi hastalıktan korkup ,çağırıyorsanız size onu getirir.

Sürekli param yok deyen insanlar paralarının bereketini öyle kaçırırlar ki bir gün gelir birde bakarlar gerçekten paraları bitmiş ama bu bitiş ani çıkan hesapta olmayan mecburi harcamalarda olabilir, sağlığa harcanması gereken miktarlar da olabilir.

Allah zaten verilen nimetlere şükretmesini bilmeyen kullarından bu nimetleri bir müddet sonra almaya başlar. Çevrenize bakın örneklerni çok göreceksiniz.

Gelin bundan sonra Nasılsın diyenlere

ÇOK İYİYİM ÇOK ŞÜKÜR demekle işe başlayın
Öyle bir toplum olduk ki karşımızdakini yargılamaktan sevmeye zaman bulamıyoruz.

Oysa her yaşta sevgiye ihtiyacımız var. Sevgi sunulmazsa sevgi değildir. Neyi severseniz sevin ama içinizde yoğun sevgi duyguları olsun. Birisine sevginizi söylediğinizde hareketlerle bunu pekiştirdiğinizde ona öyle güzel bir enerji yollarsınız ki, onun mutluluğunun enerji şeklinde size geri dönüşünden aldığınız pozitifi başka hiçbir şeyde bulamazsınız.

Yeni bebeği olmuş bir anne eğer sıkıntıları varsa veya olumsuz bir kişiliğe sahipse lütfen en olumlu olduğunda bebeğini kucağına alıp onu çıplak tenine deydirsin. Eğer bebeklerinizin huzurlu ve sağlıklı bir bebek olmasını istiyorsanız onu sakin kavgasız gürültüsüz ve pozitif birortamda büyütmeye çalışın,

Kızgınken, sinirliyken kucağınıza almamaya çalışın ve ona sınırsız sevginizi gösterin. Öpün koklayın ve bilin ki bu günler çok çabuk geçecek ve bilin ki çok çabuk büyüyorlar. Bazı anne ve babalar çocuklarını çok sevdikleri halde bunu ifade edemez ve gösteremezler.

Neden ? Ne zaman göstereceksiniz? Tanrı’nın verdiği bu armağana sevgiyi en güzel şekilde göstermemiz bir şükür ve teşekkür değil mi ?

Beyin öyle bir güçtür ki , insan beyin gücünü kullanarak isterse kendini felç de edebilir, öldürebilir de, kanserini de yenebilir.Yeter ki beynini şartlandırabilsin. Beynimizde yaklaşık 13 milyar civarında sinir hücresi vardır. Her bir hücre yaklaşık 7.3 kilo voltluk enerji açığa çıkarır. Pratikte mümkün değil ama teorikte beyindeki tüm sinir hücrelerinin aynı anda enerjilerini saldığını varsayalım, yaklaşık 350 milyon kilo voltluk bir enerji açığa çıkar ki bu da büyük bir metropolün tüm elektrik ihtiyacını karşılayacak güce sahiptir.

Size tıp kitaplarına girmiş bir olayı anlatmak istiyorum,

Et taşımaya yarayan soğutuculu bir tren, temizlenmek için bir istasyonda duruyor. İşçiler vagonları temizlemeye başlıyorlar, işçinin biri bir vagonu temizlerken diğer işçi o vagonu boş sanıp kapısını dışardan kilitliyor. Biraz sonra tren hareket ediyor, ve bir durak sonra et almak üzere bir istasyonda duruyor. Kapalı kalan işçinin vagon kapısı açıldığında işçinin donarak öldüğü görülüyor. Fakat bir
bakıyorlar ki, vagonun ısısı normal ısıda yani dondurucuya geçirilmemiş. Ama kapalı kalan işçi bunu bilmediği, donarak öleceğini sandığı için beyin aynen donmanın şartlarını hazırlayarak, donmanın tüm belirtilerek göstererek vücudunu buna uyduruyor.

Yani beyninizi olumlu şeylere kanalize edin .Bazı insanlar vardır, hep konuşurken daha yaşasam 1-2 sene daha yaşarım diye konuşup sık sık bunu tekrar ederler ve kendilerine adeta bir ölüm zamanı belirlerler. Ben bu laftan çok korkarım ,eğer bunu inanarak söylerlerse beyinlerini öyle bir şartlarlar ki , öyle bir kurgularlar ki gerçekten dedikleri zamanda ölürler. Bu yüzden kaç yaşında olun hep bir hedefiniz ve hayalleriniz olsun ki uzun yaşayabilesiniz. İnsan hayal ettiği müddetçe yaşarmış.

Ne doğru bir laf değil mi?

Dün bitti. Dünün tekrarı yok aynı rüyalar gibi.

Yarın, hiç bilmiyoruz, iyi şeylerde olabilir kötü de .

Ama şu anımı biliyorum, ayağım kırık bu yazıyı yazıyorum ama eşim yanımda çocuklarım sağ ve ben bu yüzden dünyanın en mutlu insanıyım ve yarınımı da bilmediğim için bu anımı en iyi, en keyifli ve en pozitif şekilde değerlendiririm.

Bilmediğim bir geleceği düşünerek de bu anımı zehir edemem.

Siz de böyle yapın ve hayatınızı birbirine karıştırmamak kaydıyla 3’e bölün.

Dün, bugün,yarın diye
Biz ani stresleri çok severiz.

Çünki ani streste vücutta Adrenokortikotrop hormon (ACTH) artar ve hafıza, algılama, enerji süper olur.
Yani bu hormon strese karşı vücudun bir sigortasıdır.
Ama siz bu stresi kısır döngüye çevirirseniz yani sürekli beyninizde kurarsanız,
hep bunu düşünürseniz, gelen olumlu şeylerin hepsi geri gider.
Yani unutkanlıklar, enerji kayıpları, isteksizlikler, migren, mide-bağırsak şikayetleri, uykusuzluklar, beyin tümörler, tansiyon iniş-çıkışları,

vücudun muhtelif yerlerinde uyuşmalar, mutsuzluk, hatta depresyon ,kalple ilgili şikayetler ve kansere zemin hazırlamış olursunuz. Bunları kendinize niye reva göreceksiniz ki ?

Akıllı, kontrollü ve olumlu olmak yeterli.

Eğer büyük bir strese girdiyseniz kendinize hobiler bulun, yani kafanızı dağıtın.
Başka işlere kanalize olun ki stres yaratan faktörün etkisi azalsın veya sevdiğiniz, sizi mutlu eden şeylerle uğraşın.
Bunları da yapamıyorsanız dua edin, duaların insanlarda yarattıkları mistik etki onların pozitiflenmesini sağlar.

Ben evde sokakta bile hep iyilik diler ve hayır için dua ederim.

 

Prof. Yıldız Batırbaygil

 

Yararlı bir  yazıydı.Yüreğine sağlık…

Kelimeler Okyanusu

UMUT HEP OLMALI….Günaydınlar olsun :)

large (3)kmşşıj

UMUT HEP OLMALI….


Yaşama küsme hakkınız yoktur.
Neden böylesine mutsuzsunuz ?
Nasıl bu denli karamsar olabiliyorsunuz ?
Belki işinizden memnun değilsiniz,
belki çevrenizden…
Maaşınızı az buluyor,
ya da kendinizi beğenmiyorsunuz…

Oysa…
Öylesine değerlisiniz ki.
Örneğin gözleriniz…
Gözlerinizi kaça satarsınız?
1 trilyon?
2 trilyon?
5 trilyon?
Satarsınız…
İşte zenginsiniz…

Ama…
Bu servetle erişeceğiniz dünyayı görmedikten sonra,
paranın bir değeri var mı?

Ya da derdiniz para değil…
Başarı ve saygınlık.

Size gözlerinizin karşılığında bulunduğunuz şirketin
genel müdürlüğünü verseler kabul eder misiniz?
Cevabınız “Hayır” değil mi?

O halde siz; aslında hem zengin, hem başarılısınız.
Yeter ki,
Allah’ın size verdiği bu değerlerin bilincinde olun.
Bunları görebileceğiniz bir başarı için hayata geçiriniz.
O halde….
ASLA UMUTSUZLUK YOK !


Leo Buscaglia

Gülşah'ın Notları

Günaydın can’larrr…

Günaydın can’larrr…Soğuk moğuk demedim bakın sizinle  beraber  kalktım erkenden.Hava soğuk tahminlere  bakılırsa Yurdu iyice soğuk hava dalgaları kaplayacakmış.Bol yağmurlu günler  bizleri bekliyor.Yani şöyle kasım ayının 3’üne kadar böyle devam edecekmiş haberlere göre.Sonrasında  pastırma  sıcakları geliyor.Ama  siz  şu son bir  kaç gün kendinize  dikkat edin.Kalın montları çıkarın,şal mal varsa takın.Ben ayaklara patikleri geçirdim bile,emektar yün hırkamı da giydim.Sıcacığımmmmm….Amman hasta  olmayın,kendinize  iyi bakın.Bol ıhlamur  için limonlu şöyle  sıcak sıcak.Kocaelimi memleketimi seller almış götürmüş çok üzüldüm 😦 Allah yardımcısı olsun mağdurların.Aman biz elimizden geldiği kadar  önlemlerimizi alalım.Bu kış çetin geçecek gibi cancağızlarım.

Herkese mutlu,sağlıklı,günler  olsun.Haydi günününüz bereketli olsun.

Başınıza talih kuşu  konsun :))